Translate

29 Kasım 2009 Pazar

Kutup Macerası (Eight Below)


Eight Below, Antartika'da geçen bir kutup macerası. Filmin Türkçe adı da sanırım bu, yani Kutup Macerası. Bu film benim gibi Sibirya kurdu hayranlarını son derece mutlu edecek cinsten. Büyük bir keyifle izledim. Hele o organize oluşlar yok mu... Köpekleri insan gibi oynatmışlar. Çoğu yerde şaştım kaldım. Kutup, kar ve köpekler... Filmin içine azcık romatizm de serpiştirmişler ama asıl konu o değil. Bu bir köpek filmi. Bir macera filmi.
Bütün haski hayranlarına şiddetle tavsiye olunur.

26 Kasım 2009 Perşembe

Son okuduğum kitap : Serdar Özkan - Kayıp Gül

Bu kitap benim için tam bir fiyasko oldu. Öyle bir reklamı yapıldı ki... Gerek Radikal Kitap'ta, gerek internette ve mağazalarda, Allah Allah diye geliyordu kitap yani... Uluslararası Bestseller olmuş üstelik. Dünya çapında aldığı birkaç yoruma bakılırsa, bir 'masterpiece' okuyacağım diye sevinmiştim. Aldım, okudum. Bir çırpıda bitti. Çoğu yerde sıkıldığım oldu. Sonuçta etkileyici birşey olacak diye hırs yaptım, olmadı. Derinlemesine etki bırakmadı. Hatta hiç etki bırakmadı. Terbiyesizlik olmayacaksa şunu da söylemek istiyorum, bazı yerleri sanki çok amatörce yazılmış gibi.
Sonuç olarak ben bu romanı beğenmedim, sürükleyici değil, Küçük Prens ile karşılaştırılmasına ve uluslararası bestseller nasıl olmuş şaşıyorum.

Detaylı bilgi için: http://www.kayipgul.com

15 Kasım 2009 Pazar

Doğmamış Çocuğa Mektup ve Motosiklet Hayattır

Daha önce Motosiklet Hayattır adlı başlıkta, Murat Z. Özbilgi'nin Motosiklet Hayattır adlı enfes yazısını paylaşmıştım. O başlığı yazarken, yazının kime ait olduğu konusunda tam emin değildim. Çünkü yazıyı Google'da aratınca çıkan ilk linkte, önceden beri severek takip ettiğimiz, güvenebileceğimiz bir motorsever tarafından bu yazının Doğmamış Çocuğa Mektup adlı kitaptan alıntı olduğu iddia ediliyordu ve kitabın en beğendiği kısmının bu bölüm olduğu belirtiliyordu.

Dedim ki böyle bir yazı bu kitaptan çıktıysa şu Doğmamış Çocuğa Mektup'u alıp hemen okuyayım. Sonra bir baktım ki kitap yayından kalkmış. Neyse, yazının bu kitaptan çıkma olduğuna inanarak şansıma küstüm. Ta ki bu sene Can Yayınları kitabı tekrar basmaya karar verene dek. Hemen koştum aldım. Motosiklet Hayattır kısmına gelene kadar heyecanla okudum. Bir baktım kitap bitmiş. Kitapta böyle bir kısım yok. Hayır, kitap güzel, okunası. Kitap hakkında birşey söylemeyeceğim. Bu yazı bu kitapta yer alsa, yer alır yani. Ama yok, yok!..

Nasıl böyle bir iddia ortaya atıldı, anlayamıyorum.

Tekrar tebrikler Murat Özbilgi... Müthiş bir yazı, her okuyuşumda daha da beğeniyorum...

14 Kasım 2009 Cumartesi

Son okuduğum kitap : Adam Fawer - Olasılıksız

Olasılıksız'dan insanların etkilendiği kadar etkilenmedim ben. Bir solukta bitirmedim. Bir bölüm bittiğinde bir sonraki bölümü okumak için can atmadım. Ama kötü bir kitap demiyorum. Hikaye ilgi çekici. Sürükleyici bir roman. Sıkıcı değil. Anlatım tarzı çok başarılı. Film gibi anlatılmış, sahneler çok net canlanıyor kafanızda. Sadece "Olasılıksız çılgınlığı" saçma geldi bana. Yoksa roman olarak güzel. Adam Fawer zeki ve bilgili biri. Empati'yi de okuyacağım.

10 Kasım 2009 Salı

10 Kasım 2009



"Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirascılarım olurlar."

Ulu önderimiz Atatürk'ün ebediyete intikalinin 71.yılında onu büyük bir özlemle anıyoruz.

4 Kasım 2009 Çarşamba

Sevecenlik


Dün Virgin Radio'da Ayça Şen Başkan Pusu'yu dinlerken Carlos şöyle birşey söyledi, tam cümleyi hatırlamıyorum ama özü şuydu: Hayatta en değerli şeyin para, sevgi falan değil, sevecenlik olduğuna karar verilmiş. Kim karar vermiş, nedir ne değildir bilmiyorum ama bunun benim dışımdaki birinin tarafından da anlaşılması mutluluk verici.

Sevecenlik tabi ya!.. Daha önce de yazmıştım, hiç tanımadığım veya samimi olmadığım birinden güleryüzle söylenmiş bir "günaydın" veya "merhaba" hayata bağlar beni diye... Öyle değil midir? Eğer benim gibi biraz idealistseniz (veya kova burcuysanız!) insanlarla samimi oldukça, onlara ilk intiba ile yapıştırdığınız "güvenilir", "sevecen" veya daha ileri gidip "sevgili", "kardeşim!" gibi etiketler siliniyor. Onların yerini "kusurlu", "o kadar da kardeşim değilmiş" gibi etiketler alıyor.

O yüzden kimseyle yüz göz olmamakta fayda var. İlk intiba ile yapışan etiketleri seviyorsanız, bırakın öyle kalsın.

Büyü bozulmasın.

Bu söylediğim şey ünlüler için de son derece geçerli. Hatta bu ortam daha da kırılgan. Hayran olduğunuz bir ünlüyle tanışma hatta arkadaş olma fırsatı bulduğunuzda veya sadece tanıştığınız anda ufak bir ters hareketi veya lafı yüzünden o hayranlığın bir anda söndüğü oldu mu? İşte aynı şey. Etiket meselesi. Yapıştırdığınız etiketler yanlışsa bile onları öyle seviyorsanız, bırakın öyle kalsın...