Translate

31 Aralık 2009 Perşembe

İyi Düşünün

Herkese mutlu yıllar değil. Hak edenlere mutlu yıllar. Hak etmeyenlere niye dileyim ki mutlu yıllar? Onlar hak ettiklerini bulsunlar!

Can Dündar'ın İyi Düşünün şiiri... Bunu her yılbaşı Selçuk Yöntem'in ağzından dinlerim. Paylaşmamak elde değil...



Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?
Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınız sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?
Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?
Çimlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl?
Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?
Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl?
Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?
Kimseyle barıştınız mı bu yıl?
Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez farkettiniz bu yıl?
İyi bir yılın, bunlar gibi birçok "küçük şeye"e bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü bu yıl?
Yayılın çimenlerin üzerine.....
Acele edin....
Er veya geç...
Çimenler yayılacak üzerinize...

27 Aralık 2009 Pazar

Kült film budur: Gülen Gözler


1977 yapımı bir Türk filmi: Gülen Gözler. Kült film budur. Kimler yok ki bu filmde? Münir Özkul, Adile Naşit, Müjde Ar, Şener Şen, Ayşen Gruda, Halit Akçatepe, Itır Esen, Şevket Altuğ ve daha niceleri.

Film baştan aşağı hayatımıza damgasını vurmuş sahnelerden oluşur. Şener Şen'in uçakla çamaşır topladığı, eve girdiği, kızların dolaba girip çıktıkları, intihar ettikleri, sabun tozlarının köpürdüğü, Lale Ilgaz'ın ve Tuncay Akça'nın (Hababam Sınıfı'ndaki velet, Bizimkiler'deki penguen) gülüşleri, Ahmet Arıman ve Halit Akçatepe'nin birbirlerini ıslatışları gibi sahneler bizi her izlediğimizde kahkahadan kırıp geçirir.

Tabi bu filmde dram da vardır. Sabun tozlarının köpürdüğü sahne mesela, komik olduğu kadar dramatiktir de. Hele o Yaşar Usta'nın evi terk edişinden sonra Adile Naşit, kızlar ve damatların evdeki halleri, Yaşar Usta'nın ve en küçük kızı Hasret'in diğer evdeki halleri... Müzik zaten ilahi niteliğinde. O ayinsel hava. Yüzyıllar geçse dahi insanı gözyaşlarına boğar.

Türk sinemasında o yıllarda aynı veya çok benzer filmleri ardarda çekmek gibi bir moda varmış. Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe ve Kemal Sunal'ın başrollerini paylaştıkları Köyden İndim Şehire ve Salak Milyoner filmleri gibi, bu filmden bir yıl sonra benzer bir senaryo ve neredeyse aynı kadroyla Neşeli Günler adlı bir film çevrilmiştir.İki yıl önce de neredeyse karakterlerin isimleri bile aynı olarak Bizim Aile adlı filmi unutmamak gerekir.

Klasik bir final olacak ama bu filmler yıllarca izlenir, hiç bıkılmaz. Her izlenişinde daha bir keyiflidir, şarap gibidir.

Komutan Uçan Tekme'nin sayfasında bu filmi de konu alan (Vecihi) ve daha birçok Türk filmini konu alan şarkılar bulabilirsiniz.

17 Aralık 2009 Perşembe

Tasarruf ederek ısınma yöntemleri

5. ve en üst katta oturuyorum. Salonum kuzey cepheye bakıyor, yatak ve çalışma odaları ise batıya. Sadece akşam güneşini alıyor. Apartman ise 30 senelik, yalıtım adına hiçbir şey yapılmamış. Kışın ısınmak için çılgınlar gibi para ödemek için tüm koşullar sağlanmış durumda.

Geçen sene, bu koşullarda evimi ısıtmaya çalışıyordum. Ortalama doğalgaz faturası 300 lira veriyordum. Kış ayları benim için kabus gibiydi. Sonra şansıma Mart ayında kombi iflas etti. Evsahibim aynı marka yeni bir kombi alıp taktırdı. Bu kombinin randımanı daha iyiydi. Hesaplarıma göre daha tasarruflu harcıyordu gazı.

Ancak asıl tasarrufu bu sene yapmaya başladım. Yaptıklarımı yaparsanız büyük ihtimalle siz de tasarruf edersiniz. Söylediğim her şey kışın kendini gösterdiği şu sıralar için geçerlidir. Kasımdaki yaz gibi havalar için değil.

Öncelikle kombiyi evde olmadığınız zamanlarda da en azından rölantide yakın gibi önerileri dinlemedim. Evden çıkarken kapatıyorum, eve gelince ise 45-50 derece arasına (su) getiriyorum sabaha kadar yanıyor. Şu ana kadar daha yükseğinde yakma ihtiyacım olmadı. Eski kombiyle daha yüksekte yakıp daha az ısıtıyordum evi.

Kombimin bakımını yetkili servise yaptırdım. En iyi ayarı onlar çekiyor. Hem kombinin sağlığı hem de randımanı için.

Evin içinin kuru olmaması da önemli. Ben kalorifer yakınca evi yeteri kadar nemlendiremiyorum. Peteklere asılan su kutuları pek işe yaramıyor. Onun yerine bir nem cihazı aldım. Sinbo marka, 40 lira. Soğuk nem üflüyor. Etrafında ıslaklık yaratmayan, şık bir teknoloji. Ev yeterince nemliyken ısı daha iyi muhafaza ediliyor. Ama bunu abartıp mikropların üremesine ortam yaratmamaya dikkat etmek lazım.

Gündüz perdeleri açıyorum. Eve gelince de perdeleri peteklerin üstünü kapatmayacak şekilde çekiyorum. Pencerelerden ısı kaybını bu şekilde engelliyorum. Gündüz ise evin mümkün olduğu kadar güneşlenmesini sağlıyorum.

Kalorifer peteklerinin arkalarındaki duvarları ellerseniz, soğuk olduklarını farkedersiniz (tabi evi cehennem gibi ısıtmıyorsanız). Yani bu peteğin verdiği ısının bir kısmı (bence büyük bir kısmı) bu duvardan kaçıyor demek. Izopan diye bir madde var. Cam yününün folyoyla kaplanmış hali. Çıplak elle dokunulmazsa rahatça kesiilip biçilebiliyor. Eğer cam yününden korkuyorsanız, yapı marketlerde daha ucuza satılan daha az etkili malzemeler var. Strafor sünger karışımı bir maddenin bir yüzü folyo kaplı levha haline getirilmesinden oluşan bir ürün. Onlardan alıp peteklerin arkasına sıkıştırırsanız, buradan ısı kaybını minimuma indirirsiniz ki bence en faydalı tasarruf metotlarından biri.

Eğer benim gibi yalnız yaşıyorsanız, özellikle haftasonları evdeyseniz evin her noktasını günün her anında aynı şekilde ısıtmaya ihtiyaç olmayabilir. Bu noktada ise bir infrared ısıtıcıyı devreye sokmakta fayda var. Ben normal bir haftasonunda evdeysem, çalışma odası - salon arası gidip gelirim. Isıtıcımı bu iki odada benimle beraber gezdiriyorum. Diğer odaların da kapılarını kapatmak fayda sağlıyor. Bu şekilde kombiyi düşük ısıda (mesela rölantide) tutarak, elektrikli ısıtıcı sayesinde kendimi ısıtıyorum. Marka olarak da VEITO tavsiye ederim. Bakmayın adının az duyulduğuna, çok kaliteli bir marka. Rezistans mekanizması diğerleri gibi değil, iplik gibi bir rezistansımsı şeridi var. Bu nasıl bir teknolojiyse, ısıtıcıyı açar açmaz 2-3 saniyede en yüksek sıcaklığına ulaşmasını sağlıyor. Alet kendini ısıtsın diye 10 dakika beklemeye gerek kalmıyor. Benim aldığım model dik duruyor, yüksekliği ayarlanabiliyor ve çok kolayca odadan odaya taşınabiliyor. İki oda arasında fişten çıkarmadan dolaştırabiliyorum.

Alet kendini ısıtmak için enerji kaybetmemesinden dolayı çok tasarruflu yanıyor. Üzerindeki programlar da çok başarılı. Kendini yakıp yakıp kapatma özelliği var, çok faydalı. Ve elektriği inanılmaz şekilde ölçülü kullanıyor. Buna bir de doğalgazla değişmeli ve tamamlayıcı olarak kullanınca, tasarrufun dibine vuruyorsunuz diyebilirim.

Geçen sene bu ay doğalgaza 370 lira ödemişim. Bu ay ise elektrik 43 lira, doğalgaz 89 lira geldi. Normalde elektriğe 35 lira civarı bir para veriyorum aylık. Yani ısıtıcı 7 lira farkettirdi. 89+7=96, hadi 100 lira diyelim. Arada 270 liralık bir fark var. Az değil.

Ocak ve Şubat ayları daha sert geçeceği için bu fark kesinlikle biraz azalacak, ama hiçbir zaman sıfıra veya negatife ulaşmayacağından eminim.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Sonisphere - Nasıl bir festivaldir bu?



Şaka gibi...

Gruplara bakar mısın? Iron Maiden, Metallica, Megadeth, Slayer, Rammstein, Antrax, Mötley Crüe, Alice Cooper, The Cult, Mastodon, Behemoth, Iggy & the Stooges, Heaven & Hell... konuklar da var Motörhead, Dio vs gibi... Noluyo be???!!! :)

Böyle festival mi olur??

Sonisphere böyle bir festival işte. Bu gruplardan oluşturulan demetler, önümüzdeki yaz, çeşitli ülkelerde konserler verecek.

Ne yazık ki bunların hepsi aynı anda gelmiyor tabi ki. Mesela Iron Maiden ve Metallica'nın aynı anda sahneye çıkmaması gibi bir olay var. Dönüşümlü olarak headliner'lık yapıyorlar.

Aynı anda olsalardı nolurdu? Baya bir kelle giderdi :) Düşünsene, bünye dayanmaz ki!

Eskiden 2000'li yıllar yeni geldiğinde, Dynamo yapılırdı. Ne özenirdik. Gidenlerimiz de olmuştu tabi ama biz o şanslı kitleden değildik. Türkiye dışında gittiğim en sağlam festival Judas Priest, Megadeth, Cradle of Filth ve Savatage'ın sahne aldığı Rockwave idi. Bir de tabi ki KISS var. Tek başına festival gibi grup.

Şimdi Sonisphere diye birşey çıktı, bir de aniden çıktı. Unofficial kaynaklarda Türkiye kadrosunun şöyle olduğunu gördüm: Metallica, Slayer, Rammstein, Iggy & the Stooges ve daha sonra açıklanacaklar. En azından Metallica'dan eminim, gazetede yetkili ağızlardan okudum.

Ah ne olurdu... Ne olurdu bunların içinde Iron Maiden da olsaydı??

Bana sorsalar ideal kadroyu şöyle yapardım: Iron Maiden, Metallica, Rammstein, Mötley Crüe, Alice Booper, The Cult, Mastadon. Konuk olarak da Motörhead (bilet satılmamasından ötürü iptal edilen Motörhead konserini anımsayalım).

Nasıl ama? Tabi bu konserden sonra hayatta kalmak mümkün olur mu bilemem :)

Neyse, gidilecek illa ki. Hatta diğer ülkeler de kollanacak, fırsat bulunursa onlara da gidilecek. İngiltere, Yunanistan, Bulgaristan falan mümkün mesela...

Iron Maiden'ın şu anki (16 Aralık 2009) kadrosu ölmeden illa ki görülecek!

Festivalin web sitesi: http://www.sonispherefestivals.com

9 Aralık 2009 Çarşamba

Jazzeeba

Dün Hayal Kahvesi'nde Jazzeeba konserine gittim. Bu topluluğu daha önce ne dinlemiş ne duymuştum. Ameliyattan sonra Hayal Kahvesi'ne uzun süredir gitmemiştim, Jazzeeba ile sezonu açayım dedim ve kalktım gittim.

Jazzeeba Dilek Sert Erdoğan (vo), Cenk Erdoğan (g), Soner Kıvanç (keyb), Cemil Tatlıpınar (b), Kerem Sedef (d), Ümit Onartan (sax)'dan oluşan bir topluluk. Soul, caz, funk, blues karışımı güzel bir müzik yapıyorlar. Konserde bir çok tanıdık parçanın yanısıra, kendi şarkılarına da yer verdiler. Konserden önce Dilek'in zenci gırtlağına sahip olduğunu okumuştum, çok dikkat çekici olmasa da bu doğru. Ama kendisi espritüel bir insan. Seyirciyle iletişim zayıf değil.

Konserden iki not aktarıp noktalıyorum: "Şimdi size 'Benim Komik Sevgilim' adlı şarkıyı çalacağım" diyip 'My Funny Valentine'ı çalması çok hoşuma gitti. Bir de efsanevi Gilda filminden bildiğimiz "Put The Blame On Mame"i canlı dinlemek çok keyifliydi.

5 Aralık 2009 Cumartesi

CCleaner

Tam adı Crap Cleaner olan bu işlevsel program sistemdeki gereksiz ne varsa imha etmek üzerine kurulu bir program. Piriform tarafından yazılmış bir uygulama. Yazılım freeware yani bedava. Tabi ki PayPal ile katkıda bulunmak mümkün. Sistemdeki gereksiz dosyaları silebilirsiniz. Gereksiz programları iz bırakmadan kaldırabilirsiniz (uninstall). Bir de buna registry'deki hataları düzeltme fonksiyonu eklenince, program tadından yenmiyor. Gerçekten sistemi daha kararlı bir hale getiriyor ve hızlandırıyor. Haftada bir çalıştırılması gayet uygun. Bedava olması da ayrı bir lezizlik. Şiddetle tavsiye ederim.

Piriform tarafından yazılmış birkaç uygulama daha var. Onlar da CCleaner kadar başarılı.

Program hakkında daha detaylı bilgi almak veya indirmek için: CCleaner - Freeware Windows Optimization

Son okuduğum kitap : Richard Bach - Hipnozcu

Radikal Kitap'ın tavsiyesiyle aldığım bir kitap daha. Richard Bach daha önce Martı diye bir kitap yazmış ve bu kitap çok beğenilmiş. Hipnozcu yeni romanı. Radikal Kitap ısrarla tavsiye ediyordu, kitabın arka kapağı da çok iddialıydı. Aldım, okudum, beğendim. Fakat bazen romanın ana kahramanının benlikleriyle sohbetleri çok can sıkıcı hale gelebiliyor. Olay akışından ziyade bu çatışmayı okuyoruz sık sık.
Romanda genel olarak aklın gücü vurgulanmış. "İsteyince yapamayacağımız şey yok" konusu işlenmiş. Romandan iki cümle alıntı yapmak istiyorum: "Önermeler, biz onlara rıza gösterene, onları kabullenene kadar gerçek değildi." ve "Ya gerçekte var olmayan zincirlerle bağlandığımıza inanıyorsak? Ve çevremizdeki dünya inandıklarımızı yansıtan mükemmel bir aynaysa?". Ben şahsen bu tarz "istersen yaparsın" gibi iddialara pek rağbet etmem. 160 sayfalık bu romanda okumak çok da rahatsız etmedi ama daha uzun olsa sıkacak gibiydi.

3 Aralık 2009 Perşembe

Rüzgar'ın gücü

Epuron adlı şirketin bir reklamı. Bence çok etkileyici değil ama keyifli bir canlandırma olmuş...

1 Aralık 2009 Salı

Günün upnextinsports'u

Bu vesileyle Michael Jordan'ı da hatırlayalım:
sports pictures, michael jordan

Daha fazlası için: Sports Pictures