Translate

24 Ocak 2010 Pazar

Bir şey yaptım ve hayatım değişti - burun ameliyatı

Birkaç ay öncesine kadar burnumla ilgili ciddi sorunlarım vardı. Geceleri burnum çok tıkalı oluyordu, genelde uyurken ağzımı açmak zorunda kalıyordum. Sabahları boğazım kupkuru kalkıyordum, gece çok fazla su içmek zorunda kalıyordum. Denizde dalamıyor, kafam 1 metre derinde bile patlayacak gibi acıyordu. Özellikle haftasonları sabahtan akşama kadar süren kronik baş ağrılarım vardı. Kafamı eğdiğimde sinüslerim acıyor, sanki  biri alnıma durmadan yumruk atıyor gibi oluyordu.

Bir gün çok sevgili arkadaşlarım Yılmaz ve Çiğdem'i akşam bara davet ettim. Beni kibarca reddettiler, sebep olarak da Yılmaz'ın o akşam 12'den sonra birşey yemesi ve içmesinin yasak olduğunu söylediler. Nedir diye sorduğumda ise Yılmaz o günün ertesi günü burun ameliyatı olacağını söyledi. Ben de bu ameliyatı olmam gerektiğini biliyor, fakat beni gazlayacak birşeye ihtiyaç duyuyordum. Bu sıkıntıdan muzdarip birini gördüğüm zaman "hadi gidelim beraber ameliyat olalım" diyordum fakat kendime bir yandaş bulamıyordum. Yılmaz'ın ameliyat sürecini dikkatle takip ettim. Baktım ki bir problem yok. Hemen ben de aynı ameliyattan olmaya karar verdim ve Yılmaz'ı ameliyat eden doktordan (Op.Dr.Rahmi Özcelep) randevu alıp muayeneye gittim.

Doktorun karşısına geçtim ve "ameliyat olmam lazım" dedim. Doktor haklı olarak "dur bakalım ona ben karar veririm" dedi. Beni muayene etti ve "ameliyat olman lazım" dedi. Bunu söylemek bana mı düştü diye düşünüyorum fakat belirtmek istiyorum: doktorumuz işinin ehli. Özellikle ameliyatla ilgili konuşurken bir hayli güven verdi. Yılmaz da gözümün önünde canlı örnekti zaten, hemen ameliyat için gün aldık. Ameliyat olana kadar hasta olma, ameliyattan önceki gece ise 12'den sonra hiçbirşey yeme içme dedi, tamam dedim.

Ameliyat günü geldi çattı, aç aç gittim hastaneye. İşlemleri yaptık ve odama yatırıldım. Hemen kelebek taktılar ve gerekli tıbbi işlemler orada başladı. Sıkıntılı bir bekleyiş hakimdi, hava da kapalı ve hafif yağmurluydu. Odam Çamlıca manzaralıydı. Bitirim hastabakıcımız gelip kendini tanıttı ve beni alıp röntgen odasına götürdü. Yatağa yatışımdan, taburcu olana kadar hastane içindeki tüm seyahatlarım tekerlekli sandalye üzerinde oldu bu arada. Hastabakıcımın tabiriyle "BMW". BMW ile röntgene gidip geri geldik, tekrar yatağa yattım. Allahım ne kadar buhranlı bir bekleyişti. Dakikalar sanki yıllar gibi geliyordu. Arada anestezi hekimi gelip anestezi ile ilgili bilgileri aktardıktan sonra bir form imzalattı. Ardından ameliyatten önce son kez bitirim hastabakıcım odaya gelip beni ameliyat giysilerine soktu. Artık ameliyat için hazırdım, yataklı sedye geldi ve ona yatırıldım. Hemşire kelebekten bir ön anestezi gibi birşey zerketti. Amanın, inanılmaz birşey. Cengaverleştirici. Güle oynaya gidiyorsun ameliyathaneye. Dünya dönüyor, herkes bir acayip gözüküyor. Araları hatırlamıyorum. Ameliyathaneye girdiğimi hatırlıyorum Orada bir hastabakıcı gelip bana "aslan gibisin maaşallah" dediğini hatırlıyorum. Sonra beni köşeye bir yere park etti. Bir süre orada bekledim. Sonra melek gibi bir hemşire belirdi önümde. Detaya girmiyim, kelebekten başka birşey de o zerketti. Hemşirenin bana güldüğünü görünce ben de güldüm fakat zerkettiği sıvı kolumu acayip yaktı. Of of çok yaktı bu dememe kalmadan bayanın bana "güle güle" dediğini duydum, suratıma bir maske geldi ve gerisini hatırlamıyorum.

Odamda gözlerimi açtım. Tam filmlerdeki gibi. Balık gözü gibi objektifin dibine girmiş insan suratları. Soner Bey, Soner Bey diyorlar. Gözümü açınca puf diye kayboldular. Anestezi insanın boğazında iğrenç bir his bırakıyor. Öksüre öksüre bir hal oldum, yavaş yavaş kendime geliyordum. Ellerim çok üşüyordu. Midem acayip bulanıyordu fakat birşey yemem içmem yine yasaktı, anestezinin etkisi geçene kadar. Ameliyattan sonra 2-3 saat daha aç ve susuzdum. Bu süre bitince yemek olarak tatsız tuzsuz bir çorba ve bir komposto getirildi. O çorbanın bile tadı o kadar güzel gelmişti ki, bol tuzlu sarımsaklı limonlu işkembe çorbası gibi geldi. Bir yarım saat sonra ise normal yemek yiyebildim.

O gece oldukça sıkıntılı geçiyor. Bir ömür boyu rahat etmek için katlanılan en sıkıntılı gece. Burnumda tamponlar olduğu için hava girmiyor dolayısıyla ağzımdan nefes alıyordum ama komple ağzımdan. Çok berbattı. Yatağı da tam yatırmak yasak, yarı dik pozisyonda uyu uyuyabilirsen. Hala anestezi damarlarımda dolaştığı için tuvalete gidiş gelişler de sıkıntılı, baş dönme riski var. Burnumda tampon olduğu içinse hapşırmak falan yasak ama bunun için bir ilaç veriliyor. Bu ilaç hapşırmayı engelliyor.

Neyse bu iğrenç geceden sonra sabah son testler yapıldı ve tekrar röntgene gittik, yine BMW ile. Bu iki röntgen sigortaya gönderildi, ameliyatın estetik olmadığını kanıtlamak için. Sonrasında doktorun odasındaydık. Orada, bu ameliyatın en sevimsiz kısmı olan tampon çıkarma operasyonu oluyor. Korkutucu birşey değil, hatta benim için son derece rahatlatıcı birşey olduğu için hoşuma bile gitti ama, bu sahne babamı ameliyat olmaktan vazgeçirdi :) Her iki burundan birer hamsi büyüklüğünde birer tampon çıkıyor. Bu tampon jel kıvamında garip bir madde. Çıkarken hiçbir his vermiyor, acı veya gıdıklama gibi birşey hissetmiyorsunuz. Sonra tamponun altında kalan sümük vb ifrazatları temizliyor ve yeni burnunuzla yeni hayatınıza hazırsınız.

Ameliyattan sonra iki kez kontrole gittim. İkinci kontrol 3-4 hafta sonraydı. İkinci kontrole kadar çok sıcak ortamlar (sauna, hamam gibi) veya çok efor sarfetmek yasak. 2. kontrolden sonra ise herşey serbest. Bu kontrollerde doktor hem duruma bakıyor hem de burun içinde oluşan kabuk vb ifrazatların temizlenilebilenlerini temizliyor.

Ameliyat olalı 2 ay oldu. Bu iki ay içinde hiç denize dalmaya fırsatım olmadı fakat baş ağrılarımın kesilmesi ve en en en önemlisi nefes alışımdaki muazzam değişiklik hemen kendini hissettirdi. Resmen nefes almıyormuşum dedirtti. Dünyam değişti. Artıık ağzımı hiç açmıyorum. Geceleri çok rahatım.

Bu sorunlardan muzdarip olan herkese tavsiyem, bu ameliyatı geciktirmemeleri. Olun, ve artık dünya sizin için çok farklı bir yer olacak, söz veriyorum...

Lider ve yönetici arasındaki farklar

MBA eğitimimin bir parçası olan İşletme Yönetimi dersinin bir bölümünde, lider ve yönetici arasındaki farklardan bahsedilmişti. Bu kısım benim çok hoşuma gitmişti. Etrafımda da yaptığım gözlemlere birebir uyuyordu. Sadece iş hayatında değil, dışarıda da bunun örneklerini görmek çok mümkün. Her hangi bir amaç için bir araya gelmiş tün gruplarda bu farkları gözlemlemek mümkündür.

Bu akademik bir yazı olmadığı için, ve dersten hatırladıklarımı yarım yamalak yazmamak için bu konuyu netten biraz araştırıp, derlediklerimi buraya yazayım dedim.

Şu tabloya benzer yerler birçok yerde var. Ben ise çarpıcı bulduğum noktaları madde madde karşılaştırmalı olarak yazdım:

  • Yönetici başkalarının koyduğu hedefleri gerçekleştirmeye hizmet eder - Lider kendi amaçlarını kendisi koyar.
  • Yönetici başkaları tarafından yönetime getirilir - Lider içinde bulunduğu grup tarafından seçilir.
  • Yönetici gücünü kanun, prosedür gibi biçimsel yapılardan alır - Lider gücünü kendinden ve içinde bulunduğu gruptan alır.
  • Yönetici biçimsel olanı temsil eder - Lider doğal olanı temsil eder.
  • Yönetici bulunduğu alanı idare eder - Lider sizi yeni bir alana taşır.
  • Yönetici bir şeyleri doğru yapmaya çalışır - Lider doğru şeyleri yapmaya çalışır. (Buna şiddetle katılıyorum. Sadece kural diye, çok saçma sapan şeyleri sorgulamadan uyguladığımız malesef çok oluyor.)
  • Yönetici birşeyler olduğunda görür ve duyar. Lider hiçbir ses olmadığı zaman duyar, hiçbir ışık olmadığı zaman görür.
  • Yönetici yönetir, lider yönlendirir.
  • Yönetici uyuma önem verir - Lider katılıma önem verir.
En temel fark tabi ki yöneticinin prosedürel olarak oluşturulması, liderin ise kendiliğinden oluşması. Lider kişi yönetici olmayabilir tabi ki.

Dönüşüm Konağı, şöyle çok doğru bir tanım yapıyor: Liderlik insanın kendi doğal yapısından ve içten gelen bir olaydır. Yöneticilik ise öğrenilen ve eğitimi alınabilen bir konudur. Eğitim ve tecrübelerle kişi iyi bir yönetici olabilir. Ancak liderlik için daha birçok özelliğe ihtiyaç vardır.

Aynı site, liderleri yöneticilerden ayıran farkları aşağıdaki gibi sıralıyor:
Liderleri yöneticilerden ayıran diğer özellikleri şunlardır:
- Vizyon sahibi olmaları,
- Geleceğe yönelik analiz yapabilme becerileri,
- Yaratıcı düşünceye değer vermeleri,
- Çalışanlarına daima yol göstermeleri,
- Hem kendini hem de grubu motive edebilme becerileri,
- İnisiyatif sahibi olmaları.

Çok uzatmıyım, birkaç fark daha sıralayarak bitireyim: Yönetici yetkili, lider ise güçlüdür. Yönetici kopyadır, her zaman yerine birisi gelecektir, lider ise orijinaldir, her daim bulunmak zorunda değildir.

En çarpıcı fark ise bence şudur: Yönetici kontrole güvenir, lider güven ilham eder.

20 Ocak 2010 Çarşamba

Bana Car'ı lazım

Üniversite 1.sınıfta bir proje dersi alıyorduk. Henüz seçeceğimiz bölümler adına hiçbirşey bilmiyoruz, bu ders seçmeyi düşündüğün bölümle biraz olsun haşır neşir olmamız amacıyla veriliyordu. Ben de programlama içeren bir proje seçtim tabi. Projeyi sonradan çok sevip sayacağımız bir hocamız veriyordu. Hoca aynı zamanda çok da karizmatikti. Neyse uzatmayalım, proje kapsamında MIT Scheme diye bir programlama dilinin temellerini öğreniyoruz. Bu dil liste programlamaya yönelik bir dil. Hoca her hafta grupları toplayıp yavaş yavaş Scheme'i bize öğretiyor ama sırf kendi anlatıyor, sınıftan katılım yok. Sadece dinliyoruz.
Scheme dilinde CAR isimli bir komut var. İngilizce'deki araba ile aynı şekilde telaffuz ediliyor yani: KAR. Komutun yaptığı şey, gönderilen listenin ilk elemanını döndürmek yani CAR(1,5,a,k6) gönderirseniz komut size "1" döner.
Hoca o kendinden emin ifadesiyle şu cümleleri kurdu:
"Bana bu listenin neyi lazım?"
Sınıfta kimseden ses çıkmadı. Aslında cevap netti ve kimse cevap vermeyince hoca biraz bozulmuş ve sert bir ifadeyle:
"Bana CAR'ı lazım!" demesin mi?