Translate

25 Mayıs 2010 Salı

Bir Edinburgh Macerası

7 Mart 2010 Pazar, 17:30
Dedim ki belgeleri ne de olsa toparladık, artık şu vize başvuru formunu doldurayım da randevu alayım. Demez olaydım. Oturdum bilgisayarın başına. Başladım formdaki soruları cevaplamaya. O sordukça ben cevaplıyorum, ben cevapladıkça o soruyor. Bitmiyor form bir türlü bitmiyor... Çok acayip sorular var bir de... Yok terör faaliyetinde bulundunuz mu, yok soykırım yaptınız mı...
Bir de her sorunun kenarına soru işareti koymuşlar, anlamazsan bas diye. Basıyorsun, "lütfen istenilen cevabı verin" diyor.
Tuzaklı sorular da var. Gittiğiniz yerde arkadaşınız var mı diyor, var dersen 50 tane soru çıkartıyor karşına. Yok demek lazım.
Kafa karıştırıcı sorular var sonra, ziyaretiniz için kaç para ayırdınız diyor mesela. Sonra bu ziyaret size kaça mal olacak diyor. Sonra kaç para harcamayı düşünüyorsunuz diyor. Hangisine kaç para yazmalı bilemiyorsun, iyice dağıtıyor adamı.
Doldurulması opsiyonel alanlar var, ama doldurmazsan ilerleyemiyorsun.
Neyse, toplam 2 saatte formu doldurup Perşembe gününe randevumu aldım, bakalım randevu nasıl geçecek.

11 Mart 2010 Perşembe, 8:00
Randevuma erken gittim, çok kalabalık değilmiş, beni hemen aldılar. Randevu sistemi güzel birşey. İçersi de çok organize. İşlemleri özel bir şirket yürütüyor. Sırayla belgeleri teslim edip biyometrik bilgileri de verdim ve çıktım. İçeride toplam 15 dakika harcadım. Pasaportu da kurye ile teslim opsiyonunu seçtim ve pasaportu bekleme sürecine girdim, hadi bakalım.

16 Mart 2010 Salı, 05:23
Garip bir rüya gördüm. İniyorum İskoçya'ya, gerçi İskoçya'ya hiç gitmedim ama sanki İskoçya değil de İngiltere gibi duruyor. Ersev ve Kieran beni karşılıyor, sarılıyoruz falan neyse sonra bir bakıyorum ki bavulumu almamışım! Döner bantta bırakmışım gelmişim, oraya geri de almıyorlar beni. Arıyorum havayolu şirketini diyorlar ki bavulunuzu Türkiye'ye geri göndermekten başka yapabileceğimiz birşey yok. Sonra ben bunların ofisine giriyorum geliyorum falan bir sonuca bağlayamıyorum, of ne sıkıntılı bir rüyaydı...

17 Mart 2010 Çarşamba, 11:45
Pasaportumu elime aldım. 6 aylık vize vermişler. Bütün belgeleri de geri göndermişler, başvuru formu hariç.
Güzel. Artık herşey hazır. Sevgili Ersev'e ve biricik Kieran'a kavuşmak için beklemekten başka yapacak birşey kalmadı. Yok, aslında var birşey: Çanta almam lazım. Seyahat için kullanılabilecek bir çantam yok, alayım en iyisi bir tane ben.

26 Mart 2010 Cuma, 13:07
Biraz önce Ersev'den çok keyifli bir mail geldi. İskoçya'da yapacaklarımızdan falan bahsetmiş. Ne de güzel planlar yapmış, o da hevesli, keyifli... Heyecanlandım. Sabırsızlığım arttı.

14 Nisan 2010 Çarşamba, 22:29
MP3 çalarıma 10 yıl önce İngiltere sokaklarını arşınlarken kulağımdaki kulaklıklar ve cebimdeki kocaman discman ile dinlediğim albümleri atıyorum... Nostaljik adamız ya! Ne güzel günlerdi onlar. Iron Maiden'ın Brave New World albümü ben oradayken çıkmıştı, çıktığı gün koşmuştum Virgin'e Maiden diye bağıra bağıra... Bakalım 3 gitar nasıl olacaklar diye. Gecenin yarılarında kulağımda Cradle Of Filth, az geçmedim loş aydınlatılmış yemyeşil çimenlerden parklardan. Alice Cooper, şimdi pek hoşlanmasam da HIM falan aklıma o zaman oradan aldığım ve aklıma gelen tüm albümleri MP3 çalarıma yükledim. 10 yıl sonra bu sefer İskoçya'da dinleyeceğim bunları. Ne nostalji olacak be!

16 Nisan 2010 Cuma, 23:09
İzlanda'da patlayan yanardağ yüzünden uçuşumuz tehlikeye girdi!! Tüm Avrupa hava trafiği altüst olmuş durumda, İngiltere de başta olmak üzere tabi ki! Neden? Çünkü ben gideceğim!.. Gün gün bir sonraki sabahki uçuşları iptal edip edip duruyolar... Bakalım benim uçuşum olduğu gün ne olacak? Bugün Cuma, benim uçuşum Çarşamba sabahı... Bütün bu heves, yazdıklarım tam bir fiyaskoyla mı sonuçlanacak? Çok büyük bir "loser" mı olacağız yani?

21 Nisan 2010 Çarşamba, 17:26
Evet, uçuşum iptal oldu. 1,5 haftalık son derece sancılı bir takip sürecinden sonra Çarşamba sabahki BA0675 sefer sayılı İstanbul-Londra uçuşu iptal. Bu iptal edilen uçuştan hemen sonra İngiltere'nin hava sahasını tekrar açıp akşamki uçuşları ve bundan sonraki tüm uçuşları yapması?..
17 Mayıs'a aldım rezervasyonlarımı. Malesef Ramsaygiller'in otelinde yer yok. Ben de Abbey Hotel'den yer ayırttım. Onlar Abbeygiller değil çünkü rezervasyonu booking.com üzerinden yaptım. Onlarla Ramsaygiller gibi samimi olmadım.

10 Mayıs 2010 Pazartesi, 09:20
Kül krizi tekrar başlıyor. Çok sevdiğim bir yanardağ olan Eyjafjallajökull, Avrupa hava sahasını etkilemeye tekrar başladı. 1 ay durulmuştu, benim uçuşum yaklaşınca doğal olarak tekrar başladı aktiviteye. 1-2 gündür takip ediyorum, British Airways'in sitesinde "Flight Disruption Due to Volcanic Activity" linki belirmemişti, bugün belirdi. Henüz çok az bir kısmı iptal olmuş. Bakalım 1 hafta sonra tam bugün hatta şu sıralarda havada olacağım eğer çok sevgili Eyjafjallajökull (merhaba yazar gibi kolayca yazıyorum ismini bu arada) Soner uçmasın demezse... Tam 1 hafta yine sürecek stres...

11 Mayıs 2010 Salı, 10:30
Kesinlikle ileride anlatıp anlatıp güleceğim çok komik bir anı oldu bu İskoçya macerası... Üstelik daha gitmeden! Şimdi de British Airways personeli greve gitmesin mi??? Komediye gel... 2 sene önce motorla Yunanistan'a gittiğimizde de benzinciler grevdeydi, son anda Yunanistan sınırına geçtiğimiz gün bırakmışlardı grevi... Ama bu şans nedir ya? Eyjafjallajökull bitti grev başladı :) Üstelik sadece benim aktarma yapacağım Heathrow havaalanında!.. Hakkatten ilerde bunu anlatıp çok güleceğim...

14 Mayıs 2010 Cuma, 12:03
Ve beklenen oldu, Edinburgh - Heathrow seferim iptal oldu... Eyjafjallajökull diye haykırmak istiyorum! Uçuşu Gatwick'e olacak şekilde değiştirttim ben de. Oradan Heathrow'a kendim geçeceğim mecburen. Otobüs parasını da ben vereceğim üstelik! Buradan Gebze'ye gitmek gibi birşey olmasına rağmen otobüsle 20£'muş. Herşey olduğu gibi otobüs biletleri de pahalı şu ilahi İngiltere'de...

17 Mayıs 2010 Pazartesi, 12:30
Sonunda geldim! İnanamıyorum hala... Ama tabi ki normal bir geliş olmadı, hiç olur mu? Dün gece saat 2 gibi uyandım. Dedim ki şu uçuşun statüsüne bir bakayım... Bakmaz olaydım! Londra hava sahası kapanmıştır yazmıyor mu? Benim uçuşun statüsüne bakıyorum, hala confirmed gözüküyor, fakat iptal olacakmış gibi duruyor. Tabi sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Sabah tekrar kontrol ettiğimde hala confirmed gözüküyordu. Neyse havaalanına gittim bindim ve geldim... Çok sıkıcı bir yolculuktu. Heathrow'da çalışanların yarısından baya bir fazlası Hintli.Yardımcı oluyorlar ama herkes farklı birşey söylüyor. Birinin söylediğiyle diğerinin söylediği tutmuyor. Çok sinir bozucu. Şu an iç hatlar bağlantı salonunda uçuşumun saatinin gelmesini bekliyorum. İnternete de bağlanamadım, offline yazıyorum. Burada internete girebilmek için paket satın almak gerekiyor ve en küçük paket 1 günlük ve fiyatı 10 pound. Hayatta vermem! Neyse zaten uçuşları gösteren tabela önümde duruyor. Oradan kontrol ediyorum, iptal edilen bir sefer yok. Çok acayip tipler geçiyor sağdan soldan... Şu an acıkmış olmam gerekiyor fakat sinir ve heyecandan yemek düşünemiyorum. Birazdan birşeyler yemem gerekiyor ama...

18 Mayıs 2010 Salı, 00:50
Ve tarihi buluşma gerçekleşti... Edinburgh havalimanında Ersev adlı prensesle buluşuverdik. Beni aldı önce otelime götürdü. Eşyaları bıraktık sonra onun evine gittik laptopını aldık okuluna bıraktık sonra ver elini Edinburgh sokakları. Başladık cirit atmaya. Klasik Türk kan taşının üzerindeki logoyu kendine logo seçmiş bir berber var burada. Dükkanın adı da "BERBER". Bir de nargileci var boğaz köprüsü logolu. Gittik bad boy style bir akşam yemeğinden sonra korku temalı bir bara. Burada zaten heryer korku temalı. Çok güzel bence. Yalnız Edinburgh İstanbul gibi. Kimse kırmızı ışık falan takmıyor :) Hemen adapte oldum tabi. İçtik içtik içtik şimdi de oteldeyiz gözlerim kapanmadan önce bu satırları yazmaya çalışıyorum bakalım :)

18 Mayıs 2010 Salı, 09:56
Oturdum bilgisayar başına dün geceyi yazayım diye sonra bir baktım ki yazmışım zaten :) Sabaha kadar üşümedim desem yalan olur yalnız oda soğuk. İyi ki en kalın pijamalarımı getirmişim. Dedim ki bu oda bu mevsimde böyleyse kışın nasıl olur acaba sonra bir baktım kalorifer varmış ve açık değilmiş. Hemen açtım bir süre sonra iliğim kemiğim ısındı vallahi!.. Otelden bahsedeyim biraz. Hostumuz Alan isimli çok kibar bir beyefendi. Herşeyle aşağı yukarı kendisi ilgileniyor. Abbey Hotel. Konumu çok iyi yalnız benim odanın manzarası yok, boşluğa bakıyor. Şu an otelde badana var gürültü falan oluyor sabahları. Bir de duştan çok sıcak su akıyor. Normalde soğuk akar diye şikayet edilir ama burada tam tersi. Yana yana duş aldım yani :) Yine de süper geldi duş yattım duşun altına bir süre. Otelin kahvaltısı da iyiydi. Yedik baconları haggisleri... Şimdi çıkıp Ramsay'lerle tanışmaya gideceğim. Ardından da Ersevciğimle buluşup başlayacağız Edinburgh'nun altını üstüne getirmeye...

19 Mayıs 2010 Çarşamba, 00:44
Odaya gelince yazarım diye düşünmüştüm ancak çok felaket yorulduğum için sanırım sabaha bırakacağım.

19 Mayıs 2010 Çarşamba, 09:40
Ah dün bittik! İnanılmaz yorgunluk! Gün şöyle başladı, kalktım ve otelin güzel kahvaltısını ettim sonra otelin ayarlanamayan kaynar suyu ile duş yaptım ve gittim Ramsaygillerle tanışmaya... Süper sıcak insanlar, otelleri de harika. Lanet olası volkan yüzünden ertelenen seyahatim için onların otellerinde bir oda bulamamam ise şaşılacak bir durum değil... Neyse sonra gittim Scott Monument'ın altında Ersev ile buluştuk sonra ver elini Arthur's Seat. Bu arada bu Arthur'u ben Excalibur'u taştan çeken Arthur zannediyordum fakat bu Arthur bir canavarmış ve bütün Arthur's Seat diye anılan bölge, ki birkaç on futbol sahası kadar, onun oturduğu yermiş. Yalnız bu Arthur's Seat'e tırmanmak aşırı zor, aşırı! Yarı yolda kesildik zaten ama hakkatten çok uzun. Geri indik tıpış tıpış ve aşağıda bir seremoniye denk geldik. İki tabur asker ve kocaman bir müzik grubu, gaydalar davullar bir sürü başka üflemeli falan marşlar çala çala gittiler, görkemliydi. Hintlilerin işlettiği hediyelik eşyacılarda aldık soluğu. Bir sürü alışveriş yaptık. Gayda, kilt falan aldım. Sonra Royal Mile'da cirit atmaya başladık. Baya güzel bir cadde Royal Mile. E tabi saatler geçti yorgunluk bastırdı, aradık Kierancığımızı ve onunla buluşup bir barda aldık soluğu (Don't kill the bar dude!). İçkilerimizi ve purolarımızı çektik içimize ardından Kieran koptu ve biz de Ersev'le gidip Mexican'cıda tıkınmaya gittik. Restorandan çıktığımızda ikimizde de birkaç kalori enerji kalmıştı saat de zaten 11 gibiydi, Ersev'in evine kadar gitmekte kullandık o enerjiyi. Evde sohbet muhabbet internet youtube vs'nin ardından ben otelime dönmek üzere yola çıktım. Nasıl yürüdüm onca yolu bilemiyorum valla sonra otele girip yatağa anca kıvrılabildim. Şimdi de room service beni çıkmam için zorluyor ben de mecburen çıkacağıım... Bugün planlar yine yoğun akşam da pub crawl yapacağız eğer ölmez isek :)

20 Mayıs 2010 Perşembe, 01:39
Sabah kahvaltısı ve sıcak bir duşun ardından tekrar vurdum kendimi Edinburugh sokaklarına. Taktım kulağıma kulaklıklarımı ve 10 yıl sonra tekrar Cradle of Filth dinleyerek yolda yürüyordum. Çok hoş, nostaljik anlardı. Ersev'le sözleştiğimiz gibi yine Monument'ın altına oturup onu beklemeye başladım. Ersev geldiğinde ise önce Monument'a tırmanmayı denedik ama tam bizim niyetlendiğimiz anda bir öğrenci grubu geldi ve planlarımızı bozdular. Monument'ın içi zaten çok dar, tepesine tırmanmak için çıkılan merdivenlerden bazen 1 kişi bile zor çıkacak hele 100 tane öğrenci veletle çıkmak imkansız. Monument yarına kaldı yani...

Biz de National Gallery'ye gittik ordan da Scottish Museum'a... Bir kez daha müze falan gibi şeylerin bana pek birşey ifade etmediğini anladım ama gelmişken göreyim demiştim bunları da... Ordan çıkıp meadows'a yani çayır çimene gittik, hava soğuktu bugün. Giderken marketten sushi ve IrnBru aldık. Çimlerde soğuktan dona dona yedik içtik çok oturamadık. İskoçlar yine de şort tshirt'lelerdi çayırlarda ya neyse :) Ordan çıkıp daha önce Türkiye'de de olan fakat sonradan Türkiye'den çekilen, benim de onların yeni çantalarından satın almak istediğim Hein Gericke adlı motosiklet mağazasına gittik. Çok canayakın bir Bulgar ve bir İskoç tarafından işletiliyordu. Daha önceden mailleşmiştik, beni hatırladılar. İstediğim çantayı ve bir de eldiven aldım elemanlardan.

Sırada St. Mary's Close vardı. St. Mary, veba zamanlarında Edinburgh'da yaşamış bir zengin. Onun evinin içinde ve civarlarında cereyan eden olayları toparlamışlar ve korku temalı bir tur hazırlamışlar. Eğlenceli ve havasızdı diyebilirim. Ama temalar, canlandırmalar hoştu. Ve rehberimiz şu ana kadar duyduğum en ağır İskoç şivesini konuşuyordu...

St. Mary'den sonra yavaş yavaş Ersev'in eve dönerken yolda Kieran'la buluştuk. Beraber eve geldik ve biraz evde laklaktan sonra akşam yemeği için çıktık. Güzel tenha bir steakçide leziz steaklerimizi lüplettikten sonra vardık Old Town'a. Old Town, New Town ile içiçe geçmiş bir mahalle fakat New Town'un alt katında. Yani şehrin bu kısmı iki katlı. Alt katta başka bir mahalle var, üst katta ise köprülerle bağlı başka bir mahalle daha. Old Town'daki barlar çok hoş. Old Town'a indik ve başladık pub crawla. O bar senin bu bar benim içtik içtik takıldık. Bir süre sonra Kieran koptu ve biz de çıkıp yine Ersev'lere gittik. Oraya dün bıraktığım eşyaları çantaya doldurdum ve dışarı çıktığımda yere basacak halim bile yoktu. Atladım bir taksiye ve otele geri döndüm. Üstümü çıkarttım, bu yazıyı yazdım ve bilgisayarla muhtemelen aynı anda kapanacağız :)

20 Mayıs 2010 Perşembe, 20:49
Bugün son gün. Hava çok sıcak fakat hüzünlü. Sabah kalkıp dünkü gibi kahvaltı ve duştan sonra CoF eşliğinde Monument'a kadar geldim. Ersev de geldiğinde bu sefer Monument'a girmeye kararlıydık ve başardık. Ta tepesine kadar tırmandık. Tüm Edinburgh'ya hakim olduk ve bir sürü fotoğraf çektik. Ama merdivenler hakkatten acayip dar. Bırakın iki kişiyi tek başına bile zor çıkıyor insan.

Monument'tan indiğimizde istikamet kaleydi. Tekrar Royal Mile'a çıktık ve kaleye kadar yürüdük. Kalenin içine girmedik ama etrafından bir sürü fotoğraf çektik. Kiltli askerlerin patrol ve değişim zamanını yakaladık ve büyük bir keyifle izledik. Aslında istediğimizden daha fazlasını (!) gördük diyebilirim. Kaleden inerken de Scotch Whisky Experience'a katıldık. Viskinin nerelerde ve nasıl yapıldığını anlatan 1 saatlik bir tur. Turun sonunda da viski tatmaca var. Baya güzel dizayn edilmiş, çok güzel görsellerle süslenmiş bir tur, çok hoşumuza gitti. Ersev de bu sayede Edinburgh'ya yeni gelmiş bir turist gibi gezdi benimle :) Sonra Royal Mile'dan geri dönerken hediyelik eşyacılara saldırmaya karar verdik. Bir sürü alışveriş yaparken bir tanesinden tam çıkarken görevli Hint'li kardeş bize hiçbirşey almamış olsak da "thank you" diye en şirin haliyle selam verirken benim çantam bir anahtarlık rafına takılmasın mı? Koca rafı indirdim aşağı! Hintlinin bir anda yüzü düştü o sırıtan yüz somurtmaya başladı :) Neyse beraber topladık rafı özür dileye dileye çıktık mağazadan ve tekrar meadows'ta aldık soluğu. Bu sefer hava güzeldi ve Yasemin ve Rudi'nin de cider'larla bize katılmasıyla birlikte tam bir piknik halini aldı ortam. Hava iyice kararıp soğuyana kadar da orda kaldık. Çok keyifli bir sohbetti, Yasemin ve Rudi'yi çok sevdim, çok sıcak insanlar. Yasemin'e daha çok kanım kaynadı tabi aynı kanı taşıdığımız için :) Şimdi ise tekrar Ersev'in evindeyiz ve Kieran'ı bekliyoruz. Saat oldukça geç oldu, kesin açık bir yer bulamayacağız ama benim yapmayı istediğim kalan tek şey Hard Rock kafeye gitmek, o da geç vakte kadar açık olur heralde.

21 Mayıs 2010 Cuma, 01:07
Hard Rock Cafe'ya gittik evet. Adetten dolayı bir Hard Rock Cafe Edinburgh tshirt'ü aldım. Oturduk son biralarımızı içmeye koyulduk. Duvarlarda Brian Johnson'ın tulumu, Ringo Starr'ın deri ceketi, Elvis Presley'in şapkası gibi tarihi eserler vardı :) Son biraları içtikten sonra son Edinburgh gecemi sonlandırmak üzere otelime döndüm ve bavulu hazırladım. Kesin 23 kiloyu aştık. Bakalım yarın ne olacak. İyi geceler Edinburgh.

21 Mayıs 2010 Cuma, 09:30
Hiç sevmiyorum ayrılıkları. Hele de böyle 4 gün boyunca yapışık ikiz gibi gezip uyku dışındaki tüm zamanları bir arada geçirdikten sonra. Hüzünlü bir Edinburgh sabahında Ersevciğimle buluşup havaalanına gittik. Artık kapıların kapanmasına az bir zaman kala ayrıldık ve benim yolculuğum birazdan başlıyor...

22 Mayıs 2010 Cumartesi, 01:00
Bittim. Kelimenin tam anlamıyla bittim. Allahtan yolculuk hiç sorunsuz ve çok kolay geçti. Ne bavul bekledim ne birşey, herşey çok rahattı. 24 kilo olan bavuluma ses de etmediler ne Edinburgh'da ne Heathrow'da. Ancaaak... Ağırlık yapmasın diye ayağıma giydiğim botlar, zaten zonk zonk zonklayan ayaklarımı iyice bitirdi. Sol ayağım öyle bir şişti ki mosmor. Uçaktan inip havaalanının kapısından çıkıp babamın arabasına kadar yürüdüğüm toplam 300-400 metre falan bir yol varsa, bu yol bana sanki dikenli tellerin, cam kırıklarının üstünde çıplak ayak yürüyorum gibi geldi. Neyse sonunda evdeyim ve duşumu yaptım birazdan yatağa girmeye hazırım...

Edinburgh macerası da bu şekildeydi işte. Şimdi birkaç not:
  • Edinburgh'nun merkezi değil de etrafı İngiltere'ye benziyor.
  • Edinburgh'da hiç kedi yok.
  • Trainspotting'in çevrildiği sokaklarda cirit atmak oldukça keyifliydi.
  • Ben oradayken bir damla bile yağmur yağmadı.
  • İskoçya'da çok motosiklet olduğunu söyleyemeyeceğim fakat gördüğüm motosikletlerin 90%'ı Harley Davidson'dı. Tabi yollar cillop, etraf yemyeşil, fiyatı da ucuz, başka hangi motoru süreyim ki?
  • İskoçlar sıcakkanlı insanlar.
  • İskoçlarla konuşa konuşa İngilizce şivem İskoç şivesine, Ersev'le konuşa konuşa da Türkçem Kıbrıs şivesine kaydı. 
  • İnternetten tanıştığım ve senelerce yüzünü görmeden yazıştığım biriyle, ne onun ne benim evim olan İskoçya'da buluşmak çok cesaret isteyen birşeydi fakat istediği cesaretin büyüklüğü kadar da mucizevi bir şekilde iyi anlaştık ve alıştık birbirimize. İyi ki Yonja'daki MDB grubuna üye olmuşsun Ersev.
  • Mükemmel bir tatilden sonra Pazar günü evde oturup "yarın iş var" diye strese girmek kaçınılmaz bir şey.