Translate

15 Temmuz 2010 Perşembe

Ömer Hayyam, Rubailer ve Son Okuduğum Kitap : Amin Maalouf - Semerkant

Ömer Hayyam'ın Rubailer'ini okumaya başladıktan bir süre sonra Amin Maalouf'un Semerkant'ını da okumaya başladım. Yani beni Semerkant'ı okumaya sevkeden şey Rubailer'di. Daha önce Amin Maalouf'un Doğu'nun Limanları'nı okumuş ve açıkçası bana hiç hitap etmediği için beğenmemiştim. Bu yazar bana göre değil bile demiştim. Fakat Semerkant'ı yoğun baskılar sonucu ödünç alıp okumaya başladığımda neler kaçıracağımı farkettim. Hemen gidip kendim için de bir Semerkant alıp okumaya başladım. Hala bitirmedim fakat bitmek üzere.

Semerkant doğu kültürünü, Ömer Hayyam'ı, Hasan Sabbah'ı, Selçuklu Devleti ile bu kişilerin ilişkilerini anlatan bir kurgu. Kitabın yarısından sonra (1000 yıl sonra) ise roman bir anda batıya ve sonra hemen tekrar doğuya dönüveriyor. Konu çok ilgi çekici, gizemli ve efsanevi. Doğunun mistizm kokan kültürünü muhteşem bir kurgu ile harmanlamış Amin Maalouf.

Rubailer'i ise çoktan bitirmiştim. Hangi rubai orijinalinde Ömer Hayyam'a ait, hangileri değil sanırım hiç bilemeyeceğiz. Hatta belki hiçbiri bile ona ait değil. Ama Rubailer'den edindiğimiz hayat görüşü, felsefe ve inanç (akıl yolundan başka hiçbir şeye kulak asma) bana da çok yakın olduğu için ona karşı bir hayranlık oluştu bende de.

Hoşuma giden birkaç rubaiyi (bendeki kopyasındaki tercümeyle) buraya yazarak bu yazıyı sonlandırmak istiyorum.

Ne gördünse dünyada hepsi koca bir hiçtir
Ne gördün ne işittin, onlar da birer hiçbir
Dolaştın enginleri bir baştan diğer başa
Büzüldün bir kenarda, oturdun, yine hiçtir


Madem ki dünya sana hep keder verecek
Madem ki temiz ruhun bedenden ayrılacak
Ot bitmeden o aziz mezarının üstünde
Gönlünün arzusunca eğlen sen, keyfine bak


Eğer akıl gözünü açar da bir bakarsan
Dost bildiklerini görürsün sana düşman
Bu zamanda sakın ha fazla dostun olmasın
Zaman ustalarıyla sohbet et çok uzaktan

Bana hiç sorulmadan bu dünyaya gelmişim
Hayretlerimden başka artmadı hiçbir şeyim
Bir gün yine aniden gideceğim dünyadan
Niye geldim, amaç ne, hiç anlamış değilim


Bahanem ibadetti, yine mescide geldim
Doğrusunu istersen namaz için gelmedim
Çalmıştım geçenlerde mescitten bir seccade
O eskidi, bir yeni aşırmak için geldim


Ey Hak tez beni endişelerden kurtar
Seninle meşgul et de, sen beni benden kurtar
Ayık bulundukça ben iyi kötü bilirim
İyiyi ve kötüyü beni bilmekten kurtar

Bundan sonraki iki rubai, yazının sonunda bahsettiğim kavramları biraz daha açıklıyor:

Akıl yolundan başka hiçbir şeye kulak asma
İyiyle arkadaş ol, kötüsüne yaklaşma
Bu gün bu dünyada sevilmek ister isen
Sen halinden memnun ol, kendini büyük sanma


Şarap içtiğin zaman, akla kayıtsız kalma
Kendin kaybetme haa, ve asla cahil olma
Eğer gül renkli şarap helal olsun istersen
Kimseleri incitme, asla divane olma


Güzellikler geçici, bir gün yok olacaksın
Ne vakte kadar zevkin peşinden koşacaksın
İster zemzem çeşmesi, ister Ab-ı Hayat ol
Neticede sen bile toprağa gireceksin


Onlar senin ilminden istifade etmezler
İlim ne, irfan nedir, onlar eşek, bilmezler
Senede bir gün bile eline su dökmeden
Bazen günde yüz defa gözyaşı döktürürler

ve son olarak da işin özü olan,

Desem ki bilgiden yana yoktur eksiğim
En derin sırlara erdim, çok şey öğrendim
Yetmiş iki yıl gördüm, hem gece hem gündüz
Sonunda anladım, bir şey öğrenmemişim

ile bitireyim.