Translate

5 Haziran 2011 Pazar

Mutluluklarıyla ışık saçanlar

Birşeyi çok severek yapan, bir şeye sahip olduğuna, bir şeyi gördüğüne ve tattığına vs çok sevinen, çok sevdiği birşeye kavuştuğunda dış dünyadan soyutlanıp tüm benlikleriyle o şeyin keyfini çıkaran veya o şeye hayranlıkla bakan insanları çok seviyorum. 

Bunun en net örneğini hediye alan bir çocuğun yüzünde görebilirsiniz. Kucağıma yatan bir köpeğin gözlerinde. Yılbaşında kar yağmasını bekleyip umutsuzluğa kapıldıktan sonra son anda yağan karı gören bir çocuğun sevincinden gülemeyip bile sadece kara odaklanmasında. Her sene çok sevdiği çileğin mevsimi geldiğinde Gözde'nin gözlerinde. Motosiklet süren sevgilisinin beline sarılan kızın göz kapaklarında ve dudaklarında. Bir İstanbul aşığı uzun süre sonra İstanbul'a dönünce boğaz havasını içine çekerken. Samuray felsefesine çok meraklı birine gerçek bir Hanzo katanası hediye edildiğinde. Adriana Lima'ya hayranlıkla bakan annemin "maşaallah" deyişinde. Konserinde kendi şarkısını hep bir ağızdan söyleyen kalabalığı duyan müzisyenin kalabalığa doğru açılan kollarında. Tekrar ve tekrar çok seviğim motosikletimin üzerinde yollardayken söylediğim şarkılarda. Ve muhtemelen çocuğunun kendisine gülümsediğini gören bir annenin göğsünde hissettiği sıcaklıkta.

Zaten bu yüzden sevdiklerimize sevdikleri şeylerle alakalı şeyleri hediye etmek istemez miyiz?

Nasıl anlatayım ki? Genelde bu bahsettiğim yaşanırken kişi gözlerini kapatıp kafasını yukarı kaldırır ve gülümser. Kendini teslim etmiş bu gülümseme, bu uyuşma hali, bu dünyadan kendini o duruma seviniyorkenki soyutlama gibi şeyler hoşuma giden. Bunları izlemek. Ve de yaşamak.

Anlatmak istediğim şey kafamda çok net ama bu sefer kelimelere dökemiyorum, anlatamıyorum.